Terapötik Ateş

Sadece ateş yaratarak, tüm hastalıkları tedavi edebilirdim.

Ateş ve sıcak terapisi antik çağlardan beri sağlık üzerindeki faydalı etkileriyle tanınmışlardır. Antik Yunan tıbbı, Romalıların sıcak sülfür banyoları, Fin hamamları, Avrupa ve Amerika SPA uygulamaları, Japon jakuzileri, Kızılderili Amerikalı terleme çadırları ve dünya çapındaki tarapatik sıcak su kaynakları, değişik kültürlerin basit ısı formlarını hem temizlenme, hem de iyileşme amaçlı kullanış tarzlarının örnekleridir. Geleneksel olarak, iki sıcaklık terapisi türü vardır: tüm vücut ve lokal uygulamaları. Kitabın bu bölümünde, kanser tedavisinde kullanılan her iki yaklaşıma da getirilen modern yenilikleri tartışacağız.

  • Ateş: Düşman mı, Dost mu?

    Kültürümüzde, ateşe karşı yaygın bir korku var. Çoğu insan ateşi, vücudun doğal iyileşme girişiminden ziyade, bir hastalık sebebi olarak görmekte. Ateş hastaya azap verirken, başında bekleyen anneyi, babayı, sevgiliyi, arkadaşı da güçsüz bırakır. Ateşin ilk işaretleriyle birlikte, aspirin ya da Tylenol (NSAID’ler—nonsteroidal, antienflamatuvar ilaçlar) gibi ilaçlara hemen uzanışımız boşuna değildir. İlaç bizim açımızdan umut ve iyileşmeyi temsil eder. Ilaç vermek tedavi demektir. (Ve tabi aynı zamanda da reklam.) Verilen mesaj, ateşi düşürebilmeniz durumunda hastalığın geçeceğidir. Dolayısıyla bakıcı hastaya ateş düşürücü ilaç vererek iyi bir şey yaptığını düşünür. Ateşin düşürülmesinin hastalıkla savaşmanın bir yolu olduğu inancı yaygındır.   Ne gariptir ki, ateşe dair beslenen korku hatalıdır. Ateş çok yüksek (40.0°C ya da daha fazla) olmadığı ve haftalarca sürmediği sürece, hiç bir zararı yoktur. Ateş bağışıklık sisteminin savunmalarını artırdığının ve iyileşme sürecini harekete geçirdiğinin bir işaretidir. Aslında, ateş memelilerin tümünün enfeksiyona ya da hastalığa karşı verdiği doğal bir tepkidir. Bu kediler ve köpekler, filler ve kaplanlar, atlar ve insanlar için geçerlidir.   Yapılan incelemeler ateşin düşman olmadığını, iyileşmenin dostu olduğunu göstermiştir. Binlerce araştırmayla desteklenen bu bilimsel mantık, Köln Tıp Merkezi’ndeki ve Avrupa, J aponya ve dünya çapındaki diğer tıp merkezlerinde uygulanan hipertermi tedavisinin temelini oluşturmaktadır.

  • Ateşin Bağışıklıktaki Rolü

    Araştırmalar ateşin enfeksiyonla savaşta, yara iyileştirmede ve malignitelerin yok edilmesinde önemli rol oynayan koruyucu bir mekanizma olduğunu gösteriyor.   Ateş bağışıklık tepkisini artırmak için gerekli sinyaldir.   Ateş, neredeyse tüm hayvanlarda enfeksiyona karşı gösterilen koruyucu bir tepkidir. Birleşik Devletler Ulusal Tıp Odası, ateşi “genelde patolojik bir süreç sonucunda (örn. enfeksiyon) vücut sıcaklığının anormal yükselmesi” şeklinde betimleyerek, bunu tasdikledi. Ancak, jüri – ateşin vücudun enfeksiyonla savaşta en temel tepkisi olduğunu fark etmeyerek – ateşi hastalık sebebi olarak addetti.

    Ateşe Dair NIH Raporu

    Ateşin rolüne getirilen en anlayışlı bakışlardan biri Ulusal Sağlık Enstitütüleri (NIH) araştırma ekibinden geldi. Araştırmacılar, kanser riskine dair tıp literatürünü derinlemesine inceledi. Riskin daha az enfeksiyon yaşayan bireylerde artıyor gibi göründüğünü raporladılar. “Bulaşıcı hastalık vakası ile kanser riski arasında ters ilinti” saptadılar. Diğer bir deyişle, olağan çocukluk hastalıklarını ve ateşi yaşamayan insanlar daha yüksek kanser riskiyle karşı karşıya gibi görünüyor.

    Ateşi sık sık aspirin ya da antibiyotik kullanarak önlemek aslında bağışıklık fonksiyonuna zarar verebilir. NIH ekibi, “ateşin çocukluk yıllarında ya da yetişkinlikte oluşması, kişiyi ilerleyen dönemlerde meydana gelebilecek malign hastalıklara karşı koruyabilir” sonucuna vardı. Aynı zamanda, “spontan gerilemelerin sık sık ateşli enfeksiyonları takip ettiğini” işaret ettiler.  Son raporları, tıp ve araştırma literatürlerinden alınmış yüzlerce referansı içeriyor.

  • Ateş Üzerine Yüz Yıllık Araştırma

    Bu konu bir dizi araştırmacı tarafından, kanser hastalarının çoğunun “dikkate değer derecede hastalanmadan geçirilmiş bir geçmişleri” olduğuna dair 1854’te yayınlanan haberlerden itibaren, yüz elli yıldan uzun bir süredir takip altında tutulmaktadır.” Son dönemde yapılan bir kaç inceleme, kansere yakalanan insanların bundan evvel ender hastalandıklarını ifade ederek, iddiayı doğruladı.   Eğer bu temel dayanağın yüz elli yıldır fark edilmemesi size şaşırtıcı görünüyorsa, denizciler arasında yaşanan skorbütün vitamin C eksikliği olduğunun kabulünün, gemi doktoru tarafından yapılan ilk saptamanın ardından yüz yıldan uzun süre aldığını anımsayın. Doktorun tavsiyeleri, diğer bir bahriyeli doktorun benzer bulgular yakalamasıyla birlikte, tam 105 yıl sonra uygulamaya alınmıştır.   Aynı şekilde, kansere karşı güçlü bir bağışıklık savunma geliştirilmesinde ateşin önemine dair yapılan araştırmalar 1854, 1910, 1934 ve 1936’da tıp literatüründe yayınlandı, her inceleme yüzlerce hasta üzerinde yapıldı. Araştırmacılar mütemadiyen, geçmişlerinde bulaşıcı hastalık ya da ateş yaşamamış hastalarda kanser riskinin arttığı sonucuna vardılar. Yakın tarihli incelemelerin büyük çoğunluğu bu bulguları güçlendirdi.

    • 1983’te yayınlanan bir Alman araştırması, kanser riskinin temel bulaşıcı hastalıklara yakalanmayan hastalarda iki kattan daha fazla arttığını keşfetti (risk 2.6 kat daha fazla). Kanser riski, hayatı boyunca sıradan bir soğukalgınlığı yaşamayan hastalarda beş kattan daha fazla yükseliyordu (tahmini risk oranı 5.7) ve hiç ateşlenmeyen hastalarda bu oran on beş katıydı (tahmini risk oranı 15.1).
    • Deri kanseri hastalarına ilişkin yapılan, 1992’de Melanoma Research’de yayınlanan inceleme, kanserli ve kansersiz beş yüz kıyaslanabilir hastanın tıbbi geçmişlerini değerlendirme altına aldı. Araştırmacılar, ateşli enfeksiyon yaşayan hastaların malin melanoma yakalanma şanslarının çok daha düşük olduğunu keşfetti.
    • 1992’de Cancer dergisinde yayınlanan araştırma, beyin tümörü olan iki yüzden falza hastanın tıbbi geçmişlerini değerlendirdi. Bunları benzer ancak kanser olmayan dört yüzden fazla hastayla kıyasladı. Enfeksiyon ve soğuk algınlığı yaşayanların kanser riskleri diğerlerinden yüzde 70 daha düşüktü.
  • Ateş Bağışıklık Fonksiyonunu Nasıl Etkinleştirir

    Kitabın bu bölümünde daha önce betimlendiği üzere, ateş aslında bağışıklık sistemini enfeksiyon, hastalık, yaralanma ya da maligniteye karşı harekete geçiren bir sinyaldir. 101.3°F (38.5°C)’de bağışıklık sistemi, beyin sapının derinliklerinden gelen içtepilere karşılık, fonksiyonlarını iki katına çıkartır.   Vücut sıcaklığındaki bu artışın virüslerle kanser hücrelerini yok etmek için bağışıklık sistemini harekete geçiren interlökin gibi kimyasal ulaklar , enfeksiyon ya da maligniteyi belirleyen dendritik hücreler, beyaz hücreleri faal hale geçiren ısı-şok proteinleri ve virüs ve kanser hücrelerini yok edecek T hücreleri de dahil olmak üzere, çeşitli bağışıklık fonksiyonu öğelerini yardıma çağırdığını göstermiştir.

Kanser tedavisinde hipertermi

Ateş, kanserin anlaşılmasında kayıp bağlantılardan teki gibi karşımıza çıkmaktadır. Çoğu kanser hastası düşük iç sıcaklığa sahiptir ve ateşlenemezler. Dolayısıyla bağışıklık sistemlerini faal hale geçirmeyi başaramazlar. Bilimsel olarak biliyoruz ki ateş koruyucu bir mekanizmadır. Vücut ısısı 38.5°C ulaşınca, bağışıklık sistemi alarm durumuna geçer.   Bu sıcaklıkta, kandaki bağışıklık kimyasalları iki katına çıkar ve bağışıklık savunmaları tüm vücutta yükselir. Altı saat içinde, bağışıklık sistemindeki neredeyse her bir temel savunma çabası ikiye katlanır.Bu süreç, hiç ateşinin çıkmadığını dile getiren çoğu kanser hastasında pasif görünür. Bu hastalardaki bağışıklık sistemini tekrar harekete geçirmek için, Gorter Modeli bilimsel literatürde ateş-aralığı, tüm-beden hipertermisi – bu vücudun tümünün orta dereceli ateş sıcaklığı olarak adlandırılan yaklaşık 38.5°C ısıtılmasıdır – olarak adlandırılan kontrollü ateş sürecini kullanır.Sonuç olarak bağışıklık sistemi, örneğin iltihabi durumlarda olduğu şekilde, doğal ateşin bağışıklık tepkisini harekete geçireceği tarzda etkinleştirilir.   Bu yaklaşım bedeni tarapatik ateş aralığına yükseltmek için gereklidir. Iç sıcaklığı etkilemeyen ya da ateşlenme durumunda ulaşılan sıcaklık aralığına girebilecek kadar yüksek sıcaklıklara çıkmayan, sauna yöntemleri ve jakuzi gibi geleneksel yöntemlerden farklıdır. Gorter Modeli’nde, ateş-aralığı, tüm-beden hipertermisi hastaların toplamının yaklaşık yüzde 70’ine uygulanır.   Lokalleştirilmiş sıcak uygulaması, Gorter Modeli’nde uygulanan, lokal ısının tümör dokusuna uygulandığı farklı bir yaklaşımdır. Diğer hallerde, vücudun bir “bölgesi” ya da alanı seçilerek ısıtılır, böylece sadece kanser hücrelerinin sıcaklıkları yükselir.Lokal ısıtma malign hücrelerin içlerindeki sıcaklığı, artırılmış hücre içi laktik asit üretimi sayesinde ölmeleri için 42°C’ye yükseltir.   Sadece kanser hücrelerinin sıcaklıkları yükseltilir, ki bu doğrudan hücre ölümlerine yol açar.Lokal yüksek sıcaklık ve dolayısıyla yaşanan kanser hücre ölümleri de bağışıklık sistemini harekete geçirir. Etraftaki sağlıklı hücreler ise etkilenmezler. Lokal hipertermi hastaların yaklaşık yüzde 99’unda kullanılır.

  • Ateş Baskılamanın Etkileri

    Ateş, aspirin, Tylenol ya da antibiyotikler gibi ilaçlarla engellendiğinde, uzun vadede sağlıktan ödün verilir çünkü bağışıklık gelişimi zayıflatılmıştır. Kanser hastalarında ateş eksikliği. Medical Center Cologne’nda değerlendirilen klinik vakalarda, kanser hastalarının büyük çoğunluğu hiç hastalanmadıklarını ve işten rahatsızlandıklarından dolayı tek bir gün dahi uzak kalmadıklarını söylüyorlar. Genellikle, boğazları ağrıdığı, üşüttükleri ya da öksürdüklerinde bir kaç gün izin almış olabiliyorlar ancak bu rahatsızlıklara hiç bir zaman ateş eşlik etmemiş. Çünkü ateş çıktığında, bu aspirin, Tylenol ya da antibiyotiklerle bastırılmış.   Kanser hastalarının çoğu aynı zamanda düşük iç beden sıcaklığı ve sirkadiyen sıcaklık ritmi eksikliği de yaşıyor. Tüm bunlar, sıcaklığın bağışıklık sisteminin faal hale geçebilmesi için gerekli olan seviyeye çıkartılmasının başarılamadığının göstergesidir. Bağışıklık sistemini, çocuklarımızda ateş baskılayan ilaçlar kullanarak, farkında olmaksızın tepki vermemeye şartlandırmış olmamız olasıdır. Ateş mekanizmasının engellenmesi. İşin şaşırtıcı yanı, bağışıklık sistemi tekrarlayan belirtilere (örn. belirli bir takım ilaç tedavilerine) tepki olarak kendisini kapatmak ya da açmak yönünde eğitilebilir. Bu eğitilmiş ya da “şartlandırılmış” tepki Dr. Robert Ader ve iş arkadaşlarının yirmi beş yıldan dahauzun bir süre önce yaynlanan çalışmalarında ispatlanmıştır. Araştırmacılar, bağışıklık sisteminin aslında “klasik şartlandırma”yla devre dışı bırakılabileceğini keşfettiler. Bu keşfi çocuklarda kullanılan ateş baskılayıcı ilaç tedavileriyle ilintilendirirsek, çıkarım şudur ki zaman içerisinde ateş ilacın sık kullanımıyla kalıcı bir şekilde devredışı bırakılabilir. Olağan çocuk hastalıklarından kaçınmak için aşı kullanıldığında da, çocukların ateşleri engellenir. Bu bakış açısıyla, çocuk ne zaman ateşlense, ateş süreci gelişemeden durdurulur. Bağışıklık Tepkisini Baskılamak. Zaman içerisinde, beden en ufak bir ateş işareti karşısında ateşi baskılamaya şartlanır. Ateş bağışıklık sisteminin kilit savunmalarının çoğunu tetikleyen bir ipucu olduğundan, bu aynı zamanda bağışıklık tepkisinin de kısa kesildiği ve hiç faal hale getirilmediği anlamına gelir. Kansere Karşı Savunmaların Kaybedilmesi. Artık biliyoruz ki vücutlarımız hayatımızın her günü kanser hücresi üretmektedir. Dönemsel soğuk algınlıklarında ya da nezle olduğumuzda ve vücudumuza ateşlenme fırsatı tanıdığımızda, bu malignitelerin ve geçmek bilmeyen enfeksiyonların temizlenmesine ek fırsat yaratır. Eğer bağışıklık sistemi hiç harekete geçirilmezse, kanser hücrelerini sayısal olarak henüz azken yok etme şansını da kaçırmış oluruz. Artan Kronik Enfeksiyon Riski. Ateşi baskılamak, bakteriyel ve viral enfeksiyonların kronik hal almalarına da sebep olabilir. Ateş olmaksızın, enfeksiyöz hücrelerden bazıları kurtulup yıkıma başlar, etrafta salınıp durur ve sayıca çoğalır. Şunu unutmayın ki her ne kadar antibiyotikleri temel koruyucumuz olarak düşünüyor olsak da, aslında bizi koruyan bağışıklık sistemimizdir. Antibiyotikler sadece enfektiyöz yükü azaltır, böylece bağışıklık sistemi mikroplarla daha kolay başa çıkar. Kansere Bağlı Enfeksiyonlar. Insan papillom virüsü, viral hepatit ve H. pilori bakterisi gibi kronik enfeksiyonların belirli türleri, kanserin lokal gelişimiyle bağlantılandırılmıştır. Meslektaş incelemesinden çıkan literatürde, kanserle şu üç enfektiyöz aracı arasındaki bağlantıya gönderme yapan yirmi binden fazla makale bulunmaktadır.

    • Kronik insan papillom virüsü enfeksiyonu, serviks kanserlerinin yaklaşık yüzde 40 ila 80’iyle alakalı bulunmuştur.
    • Çeşitli hepatit viral enfeksiyonlar, karaciğer kanseri gelişimiyle ilintilendirilmiştir.
    • H. pilori bakteriyel enfeksiyon, gastrik kanserlerin tahmini yüzde 40 ila 80’inde sebepsel etken olarak belirlenmiştir.

    Alerjiler, astım ve kanser.

       Hiç ateşlenmeyen çocukların, yaklaşık yüzde 30’unda besin alerjisi, saman nezlesi ve kontakt dermatit (atopik dermatit) gelişmiştir. Çocuk humması epizotları yaşayan çocukların ise sadece yüzde 5’inde bu tür alerjik reaksiyonlar gözlemlenmiştir. Ateş baskılayıcı ilaçların aşırı kullanımının alerji ve otoimmün durum risklerini artırdığı keşfedilmiştir.

    Astım olaylarında artış.

       Çocukluk yıllarında Tylenol kullanımının etkilerine dair yapılan, 2008 senesinde İngiliz dergisi Lancet’de yayınlanan yakın tarihli bir inceleme, otuz bir ülkeden yaşları altı ila yedi arasında değişen 205,487 çocuğun sağlığı hakkında bir rapor sunmuştur.

    İncelemede dölyatağı içi fetal gelişimi ve ilk bebeklik yılları boyunca Tylenol’e (asetaminofen) maruz kalmanın artan astım semptom riskleriyle ilintili olduğunu ortaya koydu. Risk “doza bağlıydı” – Tylenol ne kadar sık kullanılmışsa, astımın oluşma riski bir o kadar fazlaydı.  Tylenol kullanımı, hem hayatın ilk yıllarında hem de altı ila yedi yaşındaki çocuklarda, rinokonjunktivite ve egzama semptom risklerinin artışıyla bağıntılandırıldı. Bu veriler ateşin baskılanmasıyla, bağışıklık sisteminin zarar gördüğünü ve fonksiyonunun azaldığını belirtmektedir.

  • Referanslar

    Kluger MJ. Fever: Role of pyrogens and cryogens. Physiol Rev. 1991; 71(1): 93–127. Roberts Jr NJ. The immunological consequences of fever. In: Mackowiak PA, ed. In Fever: Basic mechanisms and management. New York: Raven. 1991:125. Roberts Jr NJ. Impact of temperature elevation on immunologic defenses. Rev Infect Dis. 1991; 13(3): 462–72. National Library of Medicine, MeSH Database, available at http://www.ncbi.nlm.nih.gov/sites/mesh. Accessed 07-20-1 Kleef R, Jonas WB, Knogler W, Stenzinger W. Fever, cancer incidence and spontaneous remissions. Neuroimmunomodulation. 2001;9(2):55-64. Kleef, R. & Hager, D. Incidence of Malignancies and Missing History of Fever in Baronzio, G.F. & Hager, E. (2006). Hyperthermia in Cancer Treatment: A Primer. New York: Springer US. Laurence JZ. The diagnosis of surgical cancer (Lister Prize say for 1854). London: Churchill. 1854; 56.


    Ralf Kleef and E. Dieter Hager. Fever, Pyrogens and Cancer. NCBI. Bookshelf » Madame Curie Bioscience Database, Oncology. Epublished 20__. Available at http://www.ncbi.nlm.nih.gov/bookshelf/br.fcgi?book=eurekah&part=A59581. Accessed 07-14-10. Remy W, Hammerschmidt K, Zänker KS. et al. Tumorträger haben selten Infekte in der Anamnese [in ….]. Med Klinik. 1983; 78: 95–98. Kölmel K, Gefeller O, Haverkamp B. Febrile infections and malignant melanoma: Results of a case-control study. Melanoma Res. 1992; 2: 207–211. Schlehofer B, Blettner M, Becker N. et al. Medical risk factors and development of brain tumors. Cancer. 1992; 69: 2541–2547. Dinarello CA. Endogenous pyrogens. In: Mackowiak PA, ed. Fever: Basic mechanisms and management. New York: Raven. 1991: 23. Dinarello CA. Thermoregulation and the pathogenesis of fever. Infect Dis Clin North Am. 1996; 10(2): 433–49. Burdon RH. The heat shock proteins. Endeavour. 1988; 12(3): 133–8. . Dressel R, Heine L, Elsner L. et al. Induction of heat shock protein 70 genes in human lymphocytes during fever therapy. Eur J Clin Invest. 1996; 26(6): 499–505.. Newhouse ML, Pearson RM, Fullerton JM. et al. A case control study of carcinoma of the ovary. Brit J Preventive Social Med. 1977; 31: 148–153. [PubMed] ROnne T. Measles virus infection without rash in children is related to disease in adult life. The Lancet. 1985; 8419i: 1–5. van Steensel-Moll HA, Valkenburg HA, van Zanen GE. Childhood leukemia and infectious diseases in the first year of life: A register based case-control study. Am J Epidemiol. 1986; 124: 590–594. Flöistrup, H., Swartz ,J., Bergström, A, ,Alm, J.S,, Scheynius, A., van Hage, M., Waser, M., Braun-Fahrländer, C., Schram-Bijkerk, D., Huber, M., Zutavern ,A., von Mutius, E., Ublagger, E., Riedler, J., Michaels, K.B., Pershagen, G., & The Parsifal Study Group. (2006). Allergic disease and sensitization in Steiner school children. J Allergy Clin Immunol. 117(1),59-66. Gorter R. Unpublished clinical data. Medical Center Cologne, Cologne, Germany. 2010. Ader, R., & Cohen, N. (1975). Behaviorally conditioned immunosuppression. Psychosomatic medicine.37(4), 333-340. Ader, R. (2003). Conditioned immunomodulation: research needs and directions. Brain Behav Immun. 17, Suppl 1,S51-7. Goebel, M.U., Trebst, A.E., Steiner, J., Xie, Y.F., Exton, M.S., Frede, S., Canbay, A., Michel, M.C., Heeman, U., & Schedlowski, M. (2002). Behavioral conditioning of immunosuppression is possible in humans. The FASEB Journal,16, 1869-1873. Hiramoto, R., Rogers, C., Demissie, S., Hsueh, C,M., Hiramoto, N., Lorden, J. & Ghanta, V. (1996). The use of conditioning to probe for CNS pathways that regulate fever and NK cell activity. Int J Neurosci. 84(1-4):229-45. Sevan-Schreiber D. Anticancer: A New Way of Life. New York: Viking. 2008: 1. Hildesheim A, Han CL, Brinton LA, Kurman RJ, Schiller JT. Human papillomavirus type 16 and risk of preinvasive and invasive vulvar cancer: results from a seroepidemiological case-control study. Obstet Gynecol. 1997 Nov;90(5):748-54. Zhu Y, Jin Y, Guo X, Bai X, Chen T, Wang J, Qian G, Groopman JD, Gu J, Li J, Tu H. Comparison study of complete sequences of hepatitis B virus identifies new mutations in core gene associated with hepatocellular carcinoma. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev. 2010 Aug 10. [Epub ahead of print]. Webb PM, Hengels KJ, Moller H, Newell DG, Palli D, Elder JB, Coleman MP, De Backer G, Forman D. The epidemiology of low serum pepsinogen A levels and an international association with gastric cancer rates. EUROGAST Study Group. Gastroenterology. 1994 Nov;107(5):1335-44. Beasley, R. K., Clayton, T., Crane, J., von Mutius, J., Lai, C.K., Montefort, S., Stewart, A., & Phasae Three Study Group. (2008). Association between paracetamol use in infancy and childhood, and risk of asthma, rhinoconjunctivitis, and eczema in children aged 6-7 years: analysis from Phase Three of the ISAAC programme. Lancet, 20 (372), 1039-1048.